Çocuklar artık çizgi film kahramanlarına özenmekle kalmıyor, onun karakterine bürünüyor adeta. Onlar gibi konuşuyor, onlar gibi davranıyorlar. Oldukça masum görünen bu özenti kontrolden çıktığında çocukları şizofreniye kadar götürebiliyor. Uzmanların ortak görüşüyse çizgi filmlerin yasaklanması yerine aileyle birlikte sınırlı saatlerde izlenmesi.
“Lütfen, beni lavaboya götürür müsünüz bayım? İzninizle çişimi yapmam gerekiyor da…” Günlük konuşma dilinde pek de rastlamamız mümkün olmayan bu cümleler 5 yaşındaki bir çocuğun dilinden dökülüyor. Zira o çok sevdiği çizgi film karakteri gibi konuşmayı tercih ediyor. Henüz 5 yaşında olduğunu düşünürsek, buna tercihten ziyade ’empoze’ de diyebiliriz. ‘Çocukların sevgilisi’ ünvanlı çizgi film karakteri baskılı çantasıyla okula gidiyor, aynı karakterin başka bir portresinin basılı olduğu kaplarla kaplı defterini açıyor. Öğleden sonra eve geliyor, üstünü değiştirmek için girdiği odasının perdesinde, duvar kağıtlarında hatta avizesinde hep o çizgi kahraman. Derken bilgisayar ya da televizyonda başlıyor o çok sevdiği çizgi filmi izlemeye. Annesinin güç bela ekran başından kaldırdığı çocuk, örnek aldığı çizgi karakterin kalemiyle yapıyor ödevlerini.
Şizofreniye kadar götürebiliyor
Nihayet uykusu gelince o çok özendiği çizgi film karakterinin ‘lisanslı’ nevresimleriyle örtülü yatakta mışıl mışıl uyuyor, çizgi film faslına rüyalarda devam etmek üzere. Ertesi sabah aynı karakterin dört bir yanını sardığı yepyeni(!) bir güne uyanıyor. Ancak geceleyin rüyasında çektiği kahramanlık öyküsü dolu çizgi filmler onu yormuş olacak ki uyku mahmurluğunu atamıyor kolayca. Bu manzara hepimize hayli tanıdık aslında. Üstelik çocuklarımız özendikleri çizgi film karakterinin sadece konuşmalarını değil, tüm davranış biçimlerini hatta sözde olağanüstü güçlerini de taklit ediyor ki bu en tehlikelisi. Aynadaki düşman robotu öldüreceğim diye elini parçalayanı mı dersiniz, Barbie’ye özenip 4 yaşında diyete başlayanı mı yoksa çok kişilikli kahramana öykünüp şizofren olma yolunda ilerleyeni mi. Çocuk gelişimi uzmanları, pedagog ve psikologların ortak görüşüyse çizgi kahraman taklitçiliğinin çoğunlukla sağlıksız aile ilişkilerinden kaynaklandığı yönünde.
Çocuk Gelişimi Uzmanı Nilüfer Karataş: Seçtiklerinizi izlettirin
Çizgi film bağımlısı çocuklar arkadaşları, aileleri ve sosyal çevreleriyle düzgün iletişim kuramazlar. Bu durumun fiziksel boyutu da var, süper güçleri olduğuna inanıp kendini yaralayabilirler. Tüm bunlar sonucunda da psikolojik olarak kendini yalnız, hayal kırıklığına uğramış ve anlaşılamamış hissedebilirler. Sonuçta çevresinden izole edilen çocuklar bu çizgi karaktere daha çok bağlanır. Bu durumda ailenin yapması gereken çocuğun çizgi film seyretmesini yasaklamak değil ancak sınırlı ve seçilmiş çizgi filmleri seyretmesini sağlamak. Bununla bilişsel, sosyal-duygusal, dil ve motor gelişimini destekleyici aktiviteler, oyunlar, arkadaş gruplarıyla çocuğun ihtiyaçları doyurmalı. Böylelikle gelişimsel açıdan tatmin olan çocuğun çizgi filme olan ihtiyacı da azalmış olur.
Psikolog Mehtap Kayaoğlu: “Çizgi filmden görüp kardeşini çamaşır makinesine attı.”
Çocukta gerçeklik algısı bozulmaya başladığı an, çizgi film karakterlerine benzeme durumu tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Annelerimiz maalesef çocuğu televizyon başına oturtup, hazır o ortalıkta yokken evde iş yapmaya bayılıyor! Oysa çocuğunuzun ne izlediğinden haberdar olmanız gerekir. Çocuk televizyon tutkunuysa, genel anlamda ailesiyle sağlıklı bir ilişkisi olmadığını düşünüyoruz. İzlediği bir çizgi film nedeniyle, 3 aylık kardeşini çamaşır makinesinde yıkamaya çalışan 5 yaşında bir ağabey hatırlıyorum mesela! Vakayla çalıştığımda gördüm ki anne çocuklara ilgisiz, aşırı titiz, bebek kustuğu zaman aşırı kızgın tepkiler veren bir kadındı. Ağabey, aslında kusan kardeşini, annesi görüp kızmadan temizlemeye çalışıyordu.
Memorial Şişli Hastanesi Uzman Pedagog Melda Alantar: “Oyuncak almak yerine birlikte resim yapın.”
Alışveriş merkezlerinde büyüyen, zamanın kısıtlı olması nedeniyle hafta sonlarında anne-babayı sürekli alışveriş ederken gözlemleyen kuşaklar yetişiyor. Aileler çocuk merkezli bir yaklaşımla bilgi ve olgunluklarını aşan her konuda çocuklarına seçim yapma hakkı tanıyorlar, örneğin araba, ev alımlarında dahi çocukların görüşlerine başvuruluyor. Bu durumu çizgi film endüstrisi de çocuk ve ailelerin aleyhine kullanarak popüler çizgi kahramanlarla tüketim çılgınlığını körüklüyor. Sürekli olarak çizgi film kahramanlarıyla ilgili oyuncak, eşyaları almak yerine, “Evde birlikte sevdiğin kahramanın resmini, maketini yapabiliriz.” şeklinde yaklaşımlar daha sağlıklı. Bunun dışında çocuğun yakın çevresindeki anne-baba, nine-dede, bakıcı gibi kişileri çocuk gelişimi, televizyonun kullanımı hakkında bilgilendirip bilinçlendirerek işe başlanmalı.
Pedagog Elif İpek: “Meğer aynadaki düşman robotları parçalamış!”
Çocuk, hayal gücüne uygun, ses ve görsel efektlerle süslenmiş, olmak istediği kişiye yakın özellikleri taşıyan çizgi karakterleri taklit eder. Ancak 9-11 yaş öncesinde, soyutla somutu ayırt etme becerisini henüz kazanmamıştır. Keyifle izlediği süper kahramanın doğa üstü yeteneklerinin kendisinde de olabileceğine inanır. Örneğin, öfke problemiyle bana başvuran, şiddet içeren çizgi filmlere adeta bağımlı 5 yaşındaki bir danışanım seanstan tuvalete gitmek için izin istemişti. Kısa süre sonra içeriden cam kırılma sesi geldi! İçeri girdiğimizde, çocuğu yumruklarını sıkmış, tekmesi havada, yüzünde başarmanın verdiği haz dolu bir ifadeyle bulduk. Başından aşağı ayna kırıkları dökülmüştü. Ne olduğunu sorduğumuzda, aynada düşman robotları gördüğünü ve bir tekmeyle onları yere serdiğini anlattı gururla. 8 yaşındaki başka bir danışanım ise, bana gelmeden hemen önce kardeşinin kaburga kemiğini kırmıştı. Nihayet keşfettim ki, çizgi filmlerde onca kavgaya rağmen karakterlerin hiçbir darbe almamış gibi yaşamlarına devam etmelerini gerçeğin bir parçası olarak algılıyordu.
Pedagog Ali Çankırılı: “İhmalkar aile taklitçiliği artırıyor!”
Ailede ihmal edilen, sık eleştirilen ve baskı gören çocuklar kendilerini değersiz görür. Gerçek dünyada bulamadıkları değeri ve özgüveni hayal dünyasında arar, kendisini olağanüstü işler başarmış olarak hayal eder. İçe kapanan ve hayal dünyasına sığınan bu çocuklar çizgi film kahramanlarının daha fazla etkisinde kalır, onları taklit edebilirler. Aile parçalanmış, sorunlu ve sağlıksız bir aileyse; çocuğun izlediği çizgi filmlerde kahramanlar gerçek hayatla örtüşmeyen hayali güçlere sahipse, şiddet içerikli sahneler ağırlıktaysa kesinlikle benzeşmenin çocuk için tehlikeli olduğunu söyleyebiliriz. Eğer bir çocuk ailede yeterli sevgi ve ilgi görmüyorsa, kendisini değerli hissedeceği spor, resim ve müzik gibi uğraşıları/hobileri yoksa hayali arkadaşlara ve hayali güçlere sığınacaktır. Çocuğun etkilendiği ve benzemeye çalıştığı çizgi film kahramanı da bizim için önemli bir veridir.
Acıbadem Kadıköy Hastanesi Çocuk Psikiyatrisi Uzmanı Dr. Emel Bellibaş: “4 yaşındaki kız Barbie’ye özenip diyet yapıyor”
Ciddi ruhsal rahatsızlıkları olan ya da bu tür hastalıklara eğilimi olan çocuklarda model alma içselleştirmeye dönüşebiliyor. Dört yaşında bir kız çocuğu, çok sevdiği oyuncak bebeğine ve onun çizgi filmlerine aşırı ilgi duyuyordu. Sıfır beden, sürekli makyajlı ve abartılı giysileri olan bir bebeğe özenip sürekli diyet yaptığı için bana getirilmişti. Annesi zorla yemek yedirmeye kalktığında ya da sevdiği yemekleri yaptığında şiddetle yemeyeceğini, zayıf kalmak istediğini söylüyordu. Bir başkası, altı yaşında bir erkek çocuğuydu. Özel bir saati olan, bu saatin yardımıyla sürekli kimlik değiştiren bir çizgi film kahramanını model almıştı. Birçok kişiliği varmış gibi davranıyordu. Anasınıfına devam ederken sosyal ve akademik yönden zorluk yaşadıkları için aile tarafından getirilmişti. Bir görüşme saati boyunca üç farklı karakter gibi davranıyordu ve her karaktere farklı değerler yüklemişti. Tedavisi devam etmekte olan bu vaka şu an sekiz yaşında, sosyal ilişkileri hâlâ çok iyi değil ve ataklarla giden bir ruhsal rahatsızlık tanısı var. Okuluna devam ediyor ancak saplantılı olarak takıldığı birçok başka kişilik ve bilgisayar oyunu karakteri var.